Röportaj

O yıllardan bu yıllara gelene dek, sorunlarda ne tür değişiklikler var?

Sorunlarda  tabii oldukça önemli değişiklikler var. Annemin döneminde romantizm ağır basıyordu. Gençler birbirleriyle bakışıyor da bakışıyor ama bir türlü yanyana gelemiyorlardı…Bir mektup yazmak, ya da bir telefon etmek bile çok önemliydi…Nerede kalmış el ele tutuşmak. Öpüşmek! Hep sevip de kavuşamamaktan, kavuşup da anlaşamamaktan dem vuruluyordu. Kapısının önünden geçtiğinde, o genç, ona biraz dikkatlice baktı mı, “Acaba beni seviyor mu?” düşüncesiyle uykular kaçıyordu. Evliliklerde dayak konusu, alkol ve sorumsuzluk konusu… Ve annemin en çok üzerinde durduğu kanser gibi hastalıklara yakalanan fakir insanlara, yardım konusu vardı…Annemin döneminde, çalıştığı gazetede yardım fonu oluşturup, hastalara bakılabiliyordu…Hastanelerde bazı doktorlar annemin gönderdiği hastalara parasız bakabiliyorlardı…Bu tür yardımlar da yapılabiliyordu…Ama annemin zamanından beri süregelen sorunlar da var Hiç değişmiyor bunlar…

( örneğin bekaret konusu...aldatma konusu...dayak konusu...kadınların bitip tükenmek bilmeyen sorunları)

 

Bağışlayın ama, bu köşe diğerlerinden çok farklı. Bunu herkes kabul ediyor…Hatta pek çok köşeye, pek çok kitaba, pek çok televizyon dizisine, hatta programına ilham kaynağı olmuş. Şu günümüzde her kanalda süren, ünlü yıldızların sunuculuğunu ve öğüt vericiliğini üstlendiği  kadın programlarının kökeni nereye dayanıyor, size göre?

 

Biliyorsunuz, benim gazetemin her kesimden okuru var. Çok okunan bir gazete ve her düzeye hitap ediyor. Çağdaş, modern, çalışan, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmış, bugünkü tabirle  kariyer yapmış kadınlardan da mektup geliyor…Eğitimsiz, baskıcı bir aile ortamından gelmiş, muhafazakar yapıdaki kadın ya da erkeklerden de mektup alıyorum. Birine söylediklerim, diğerini öfkelendiriyor.

 

Ne gibi?

 

Aldatılan kadına,  “Eşinden ayrıl, kendi hayatını yaşamaya bak” desem, muhafazakar kesimden tepki geliyor. Yok, “Ayrılma, çek otur, çocukların için katlan” desem…Çalışan ve çağdaş hanımlar tepkiyle, teessüflerini bildiriyorlar! Gelin de çıkın işin içinden…Yani tam anlamıyla bir yukarı tükürsem bıyığım, aşağı tükürsem sakalım, durumu… Bir de sorunun ciddiyeti ve kadının durumuna göre cevap vermek zorundayım…Aile içi şiddet konusu asla katlanamadığım bir konu…Ama bazen çaresiz kalıyorum, hiç sevmiyorum, ama mecburen ona “ayrıl” diyemiyorum:  Çünkü kadının hiçbir sosyal güvencesi yok…Çalışabilecek durumu yok. Üç ya da dört çocuk annesi…Diğer bir  çözüm ise, kadın ayakları üzerinde durabiliyorsa, kendine ve çocuklarına çalışıp bakabilecek durumdaysa,  “Hiç durma, hemen boşan, bu hayat çekilir mi?” diyorum…Ama buna rağmen bazen, “Kocamı herşeye rağmen seviyorum” diyenlere de kızıp azarlıyorum. Aldatılan kadına  her zaman “Ayrıl” diyemeyişim de yine bu yüzden…yani ya çalışamayacak durumdaysa, ya 4 çocuk anasıysa.. Sokakta mı kalacak? Ya çocuklar ne olacak? ( işte bunu anlayamıyorlar)

 

Ablacım; şimdiki ilişkilere akıl sır ermiyor. İlişki biçimleri bundan 20 yıl önceki gibi değil yani. Hani eskiden gençler uzun uzun bakışırlarmış. Bir erkek, bir kızı beğendiğinde, çevresinde aylarca, yıllarca dolaşıp dururmuş. Şimdi ise ilk buluşmada öpüşmemek, sevişmemek muhafazakarlık sayılıyor vallahi. Siz bu duruma adapte olabildiniz mi?

 

Eskiden sevgiliden gelen bir çiçek, yanağa kondurulan bir masum öpücük çok önemliydi. Şimdi öyle mi? Bu gibi şeyler alay konusu bile olabiliyor hatta… Gençler uzun süre bakışır, mektuplaşır, birbirlerine şiirler yazar, sevgi sözcükleri iliştirdikleri çiçekler yollarlardı. Şimdi çok şey değişti…Dediğiniz gibi o gün tanışıp, ertesi akşam yatağa giriveriyorlar. Ama bu yüzden de çok önemli sorunlar yaşıyorlar, o da başka…

 

Ana Sayfa 1.Sayfa 2.Sayfa 3.Sayfa 5.Sayfa 6.Sayfa 7.Sayfa 8. Sayfa