Güzin Sayar, Türkiye’nin ilk kadın gazetecilerinden. Mesleğe nasıl geçmiş, neden gazeteciliği tercih etmiş? Güzin Abla ikinci evliliğinde de aldatılınca mı gazeteciliğe başladı?

 

İşte söylediğim gibi, annem, özellikle de ikinci evliliğini yaptığı mimar olan üvey babamdan da , yine bir başka kadın nedeniyle, yalnız kalınca,  anneannemin çalıştığı Yeni İstanbul gazetesinde tercüme yazılar yazarak mesleğe başladı. Daha sonra Son havadis gazetesinde, “Sorun söyleyelim” adıyla 1960’lı yıllarda bir köşeye imza attı. Bu belki de, “Güzin Abla” köşesinin ilk işaretleriydi…  Daha sonra başka gazetelerde aynı tarzda köşeleri oldu. “Derim ki” diye bir başka köşe yazısıyla devam etti. Bu arada Magazin müdürü olarak çeşitli gazetelerde çalıştı. Saklambaç gazetesinde ilk kez kendi adını taşıyan dertleşme köşesini ise  l971 yılında yazmaya başladı. Güzin Abla, yani Güzin Sayar, Fransız kız lisesi Dame de Sion mezunu olduğu için Marie Claire, Marie France ve Elle gibi Fransızca dergilerin mektuplaşma köşelerinin yazarları; Marcelle Auclaire, Menie Gregoire gibi ünlü yazarların etkisinde kalmış olabilirdi. Ancak bu dertleşme ve insanların sorunlarına eğilme eğilimi onda çok gençlik yıllarında da varolan, özel bir yetenekti. İkizler burcunun dikkat çeken bir özelliği olan yazı yazma yeteneği ve yazarlık eğilimi, onda küçük yaştan itibaren dikkat çekiyordu. Her zaman gazeteci olmak istemişti. Gerçekten annem de Türkiye nin ilk 3- 5 kadın gazetecisinden biridir…

 

Ya sonra?

 

Daha sonraki yıllarda, Günaydın’da  yazarken,  Menie Gregoire sekreterini gönderip, kendisiyle görüşmek istemişti. Bu sekreter hanım gelmiş ve ondan bilgiler almış, çalışma koşullarını öğrenmek istemişti. Tabii Fransa’da koşullar çok farklıydı. Bu yazarın özel bir makamı, sekreteri, yardımcıları, hatta üniversitede kürsüsü bile vardı. Onun da ülke dışına taşan bir ünü olduğunu söylüyorlardı. İşin komik yanı, Güzin Abla’nın da aynı koşullara sahip olup olmadığını araştırmak istemişti. Bizim şartlarımızı Ne bilsinler, değil mi?

 

Elbette. Onlar Güzin Abla’ya nasıl bakıyorlardı?

 

Onun da ülke dışına taşan bir ünü olduğunu söylüyorlardı… Gazetecilik hayatının büyük bir bölümünü magazin yazıları yazarak ve gençlerle dertleştiği, gençlerin sorunlarına eğildiği köşelerle sürdürmüştü. Saklambaç’dan önce, yine Haldun Simavi’ye ait Son gazetesinde, “Emine Bacı” adı altında bir tonton ninenin ağzından dertlerle ilgileniyordu. Daha sonra Saklambaç’da  yine böyle bir dertleşme sütunu teklif edildiğinde, bu gazetede daha önce bulunan bir mektuplaşma köşesi vardı. “Feride” adlı bir köşeydi bu. O dönemde Yazı işleri müdürleri Tefik Yener  ve Mazlum Bey, Akgün Tekin bey, bu sütunu, “Güzin Abla  Dertlerinizle Başbaşa” adı altında, yani kendi adıyla sürdürmesini uygun gördüler. Ve “ Güzin abla köşesi” böyle doğmuş oldu.

 

Anenizin iki evliliği de başka kadınlar yüzünden noktalanmış.

Evet, annem, olağanüstü güzel bir kadın olduğu halde, ilginçtir;  iki eşi tarafından da aldatılıp, terk edilmiş bir kadındı. Annem çok onurlu bir kadındı. Bu duruma asla katlanamadı… Yani “Erkektir, yapar, nasıl olsa ben karısıyım, tapusu elimde, dönüp dolaşıp bana gelecektir” diye düşünen kadınlardan değildi. Çalıştı, beni büyüttü…Çok da güzel bir kadındı…İsteseydi, tekrar evlenirdi…Ama ikinci evliliği ve ikinci hayal kırıklığından sonra, noktayı koydu…Üstelik ikinci eşinden ayrıldığı zaman 35 yaşındaydı…Ve kendini bana ve işine adadı…Neyse ki; sırtını dayayabileceği çok güçlü bir kadın vardı arkasında…Anneannem…

Ana Sayfa 1.Sayfa 3.Sayfa 4.Sayfa 5.Sayfa 6.Sayfa 7.Sayfa 8. Sayfa